Ana içeriğe atla

"İçindeki Putları Kır: Hz. İbrahim Gibi Ol"


Bu görselde insanların yöneldiği noktaya dilediğiniz her şeyi koyabilirsiniz. Para, pul, mal, mülk, evler, arabalar, lüks seyahatler, diplomalar, süslü giysiler, şan şöhret ün, ünlü kişiler veya siyasi kişiler, ideolojiler...

Ehl-i Beyt üzrine okumalar yaparken, Tevhid düşünce biçimiyle Ehl-i Beyt'in atası olan, kendi babası tarafından yalnız bırakılmış, ama tüm haniflerin babası olarak ilan edilmiş Hz. İbrahim'i daha çok anlama isteğinin doğuşu kaçınılmaz. İbrahim a.s., Tevhid Yolu'nda ilerleyen herkesin karşılaşacağı itiraz, suçlama ve ötekileştirmelere sabır, güzellik ve dua ile karşılık vermenin öncüsüdür.

Kitap, İbrahim a.s. yaşamı ile ilgili bulunabilen en erken kaynaklarla birlikte, bu yaşama dair Kur'an'da akarılan ayetlere de yer vermekte. Ancak buna ek olarak, bir sav daha ortaya koymakta. O da, daha önce Elif'ten Vav'a Velayet Yolu kitabında, Işık Elçi Çetin ile ilk izlerini görmeye başladığım ve okuyucuları düşünmeye sevk eden, "kendi hayatımızın olmazsa olmazları" üzerine daha geniş bir perspektif sunuyor ve tam bir tanımlamasını yaparak ismini koyuyor: "putlarımız". Bunlar, sanıldığının aksine tahta objeler değil, bizzat kafamızın içinde yer alan kavramlardır. Bu, İbrahim a.s. hakkında okuma yaparken, kendisinden ayrı düşünülemeyecek bir olgudur.

Kitap zamanımızın ve bizlerin sağlıksız bir seviyede bağlandığı putlara yönelik olarak sadece temel bahisler yapıyor ve ötesini okuyucuya bırakıyor. O hâlde tefekkür etmeyi sürdürelim:

Putlarımız, modern çağda olmazsa olmaz olarak sunulan ancak, yeri başka şeylerle doldurulmaya çalışılan maneviyatın eksikliği sonucu insanları endişelere, anksiyetelere, kaybolmuşluğa, çaresizliğe, amaçsızlığa, boşluğa, ümitsizliğe, bencilliğe sürükleyen tüm kavramları içerebilir.

Bu zamanda geçim, nasıl garantili olarak sağlanabilecektir? Bu zamanda kimi erk sahiplerinin etrafına doluşmadan nasıl bir başına ayakta durulabilecektir? Bu zamanda seçkin okullar ve kolejlere gitmeden, nasıl toplumca sayılma sözkonusu olabilecektir? Bu zamanda yurtdışına gitmeden, okunan okullar CV'lerde takdir edilebilecek midir? Bu zamanda belli kurumlarda belli makamlara gelmeyen mezunlar bir baltanın sapı sayılabilecek midir? Bu zamanda doktor mühendis olmayana, evi arabası olmayana kız verilecek midir? Bu zamanda belli grupların veya kişinin çevresindeki insanların yaşam, sosyalleşme, yeme-içme, giyim, tatil, hobi anlayışlarına uyum sağlamayan insanın sosyal bir birey olarak varlığını sürdürmesi mümkün müdür? Veya bu kavramları kendi zihin, kalp ve inanışına göre kendi belirleyerek "kendisi gibi" ilerlemesi imkân dâhilinde midir? Bu zamanda insanın bir yaşam amacı belirleyip bunu başkalarının iyiliği için gerçekleştirmek üzere bir yolda yürümesi mümkün müdür?

İbrahim a.s. kendi zamanının tapınma araçlarına karşı çıktığı zaman, yüksek bir mevkide olan babası tarafından tehdit edilmiş, sonunda devrin yöneticisine ihbar edilmiştir. İbrahim a.s., yöneticiyle akıl ölçütleri dâhilinde konuşmuş, sorular sorarak tartışmış ve yönetici cevap veremediği bir an geldiğinde İbrahim a.s. ateşe atılmakla yüzyüze bırakılmıştır. Günümüzde "olmazsa olmaz" diye ortaya konulan putlara karşı çıkabilen kişiler de benzer şekilde ayrıştırılacak, ötekileştirilecek, uyumsuzluk, mecnunluk ile damgalanacaktır. Oysa İbrahim a.s.'nın yaptığı toplumu bölüştürmek, fitme sokmak değil, sadece aklını kullanarak insanları da aklını kullanmaya çağırmaktan, doğruyu aramaktan ve hakkı savunmaktan ibarettir.

Şimdi yukarıdaki görsele geri dönelim.
İnsana kendini, insanlığını unutturan, komşusunu, muhtaç ve el açan kimseyi unutturan, farklı görüşlere sahip, farklı köken, aile, gruptan başkalarıyla sevgi, saygı, merhamet üzerine iletişim kurmasına imkân vermeyecek kadar âşık olduğu tüm kavramlar, o kişinin putlarıdır. Bunu önünden (veya hayatından, zihninden) alırsanız bu hâlin karanlık, mahvolmuş, yaşanmaz, kahrolası bir hâl olduğunu dışa vurmaya başlayacaktır.

Oysa hayat, tüm bu tapınılan fikirler, hatıralar, tarihler, kişiler, şehirler, medeniyetler kaybolsa da devam etmektedir. 

Kişinin ilk önce kendi putlarını tespit etmesi ve onlardan özgürleşmesi (çok sevdiği malı, yaşamında onsuz yapamam dediği kişiler, çocuklarına tapınır noktaya gelme, kendi sevinçlerini yüceltme, gösteriş, israf, marka düşkünlüğü, makam ve unvanlar vb) hakkında daha önce yazmıştım. Şimdiyse, toplumun olmazsa olmaz bulduğu ve onların yokluğunda insanları takdir edemeyip saygın görmediği belli putları kırmak zamanı. Topluma kendimizi beğendirmek için içine girdiğimiz belli yaşam biçimleri, kalıplar, davranış şekilleri, inanış ritüelleri üzerine düşünme zamanı. İnsan ilişkilerinde kabul görmek için tercih ettiğimiz yöntemler, kalbimiz veya iç sesimiz ile hayatımızın uyumsuzluğu, elâlem ne der korkularıyla ömür geçirmek, insanlardan ve tepkilerinden, kınamalarından ölesiye korkmak, kendi fikir ve inançlarını savunamamak... Ve böylece, toplumun içinde kaybolmak, onların rızasını kaybetmemek için... İbrahim a.s. kıssası, toplumun putlarına karşı çıkmasıyla çok güzel bir örnektir. Ancak kendi içinizle sınırlı kalmayan bu tür samimi karşı çıkışların bedelleri daha ağırdır.


İçindeki Putları Kır: Hz. İbrahim Gibi Ol
Abdullah Yıldız
Pınar Yayınları, 2019
151 sayfa



Bu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze