Ana içeriğe atla

Gülün Adı - 5. Gün

Aşk ıstırapları ve bilmecelerin çözümü olan 4. Gün'den sonra, Papa temsilcileri ile Minoritlerin heyetleri bir araya gelirler ve sonu gelmez bir tartışmaya tanık olursunuz. Sanki tek bir Güce hizmet etmeye yeminli kişiler değil, düşmanlar bir araya gelmiş gibidir. Hepsi aynı kutsal yaşam öykülerini okumuş, tüm dünya halklarının  kendi inanışlarına kavuşmasından başka hırsları olmayan bu kişiler müthiş bir kavgaya tutuşurlar.

Benzer durumun tüm İnanışlarda yaşandığını, yaşanmakta olduğunu da bilerek bunca ayrıklığın, doğurduğu sonuçların üzerinde düşündürür sizi bu bölüm. Kilise'nin ve onun erkinin altında birileri kitapları yeniden ve kendilerince yorumlayarak ortaya çıkarlar, vaazlar vererek köyleri dolaşmaya başlarlar, köylüler ve din adamlarından yandaşlar toplayarak diğerlerinin dikkatini ve nefretini üzerlerine çekerler. Fazla güçlenirse başları ezilir, silinip giderlerse erk sahiplerince ileride kötü örnekler olarak anlatılırlar. Bu sahnede izlediğimiz ise henüz başı ezilememiş bir tarikatın öne sürdüklerinin çürütülmeye, savunucularının yıldırılmaya çalışıldığı bir aşamadır.

Dinler ve Dinler Tarihi üzerine okumuş ya da düşünmüş, veya meraklı birisi için tanıdık, ilk kez bu alana adım atan birisi için korkutucu gözükmekle birlikte içgüdüsel olarak ilerleyebileceği sorularla bezeli bir düşünsel yol doğuyor aklınızda. İçgüdüsel, çünkü her insanın, kutsal kitaplarda belirtildiği gibi, İnanca dair bir altyapısı, veya zemini vardır. Üzerine bir şey inşa edilmiş olsun olmasın.

Din ile birlikte felsefe de mutlaka işin içine karışıyor, neye inanırsak inanalım, neye inanmak istersek isteyelim, herkes için ortak sorulardır bunlar. Sorduran olay ve konuşmaların kurgusal olmalarına rağmen sordurdukları şeylerin bu kadar yere basar özellikte olmasını sağlayan şey yazarın dehasıdır ve övülmesi gerekir.

di Silvano Paiola
Bu kısımda alelacele kurulan bir mahkemenin sorgu biçimiyle, insan iradesinin getirilebileceği nokta akıldışıdır. Eco, okuyana da bir vicdan mahkemesi kurdurur aslında.  Yaftanın adaleti sağlamayla bir tutulması, üstelik bunun En Adil Olan adına yapılması daha da düşündürücü, ironiktir. Tüm dinlerin temelindeki, hassasiyetle, işkencesiz bir şekilde hakkı sağlamanın gözden kaçırılmasının inanış üzerindeki yıkıcı etkisi, hem okuyucu üzerinden hem de romandaki kişiler üzerinden, yadsınamaz.


dahası da var:
Gülün Adı - 6. Gün

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...