Ana içeriğe atla

Ayşe Kulin Maratonu III: Hayat (1941-1964)

Serinin 3. kitabında artık yazarın kendi hayatını okuyoruz. 3. kitap, seri içinde verdiği duygulanımlar bakımından bana göre en zayıf olanı, Umut'ta kendi hayat yollarında ilerleyen Sitare ve Muhittin'in kavuşup evlenmesinden sonra kızları Ayşe'nin büyüme hikâyesi ile başlıyor. Bu sanırım, başkalarını anlatmakta her zaman çok daha yetkin, kendimizi anlatmakta ise hep daha eksik olmamız ile açıklanabilir.

Bu kitapta, serinin ilk iki kitabında tanıdığınız tüm şahsiyetleri fotoğraflarıyla karşınıza çıkaran Ayşe Kulin, bence çok güzel bir başlangıç yapıyor. Bir anda eski Dâhiliye Nâzırı Ahmet Reşad Bey'i, çocuklarını, torunlarını capcanlı bir şekilde karşınızda buluyorsunuz.

Ankara'da, mühendis bir baba ve ev hanımı anne ile Cumhuriyet'in insanların yaşayışına ve kalbine artık iyice yerleştiği bir dönemde büyüyen Ayşe'nin ilkokul, kolej yılları, büyüme sancıları - gençliğini Osmanlı devrinde, yaşlılığını Cumhuriyet'tin doğduğu yıllarda geçiren bir kuşağın torunu, Cumhuriyet'in yeni kurulduğu yıllarda doğan ve hızlı devrimlerle büyüyen bir kuşağın çocuğunda görebileceğimiz büyüme hikâyesi. Osmanlı gelenekleriyle yoğrulmuş İstanbul kültüründe, yeni başkent Ankara'da modernizme alışmaya çalışan anne babaya karşı, bu modernizmin göbeğinde doğan bir gençkızın ergenlik çatışmaları, hayalleri, umutları. Koleji İstanbul'da okumuş olsa da, Ankara'da bir kolejde okumuş ve doktor bir baba ve evhanımı anneyle büyümüş birisi olarak bazı anlatılarını çok yakın buldum kendime, gençkızlık yıllarımız arasında yirmi yıl kadar fark olsa da. Ve dahası, İngiltere'ye giderek orada yaşaması, eşinden ayrılmasıyla hayatında açılan yeni sayfa dolayısıyla da.

Toz pembe yıllar, bir gençkızın dertleri, ailesi, komşuları ve belki yakın çevresi dışında başka hayatlar, zorluklar olabileceğini hiç düşünmeden geçen yıllar. Kendi anne babasına dair bile çok belirgin bir farkındalık oluşmayan, hep biraz da benmerkezci yıllar... Hepimiz gibi. Ankara'da doğan veya yaşayan, anne, baba veya aile yaşantısı içinde bariz bir kayıp yaşamamış tüm burjuva ailelerinin çocuklarına yakın gelecektir bu kitap. Hayat, akşam dışarı çıkmak için belki anne baba ile izin konusunda çatışılan, çıkabilen okul arkadaşlarının örnek verildiği, yine de izin alınamazsa veya saat pazarlığında başarısız olunursa dünyanın sonunun geldiği sanılan yıllar... Kolejden mezun olunca üniversiteye gidip gitmemenin bir kız evlat için tartışma konusu olduğu, annelerin diplomat damat, babaların ise kızları için diploma hayalleri kurduğu zamanlar. Akan bir su gibi, çok güzel bir gençkızı biraz bilinçsizce, biraz aceleyle bir evliliğe sürükleyen hayat.


Türkiye'nin, Cumhuriyet'in ilanı, devrimler ve hızla gelişen ekonomi, kalkınma adımlarından sonra siyasi olarak geçirdiği buhranlar, 6-7 Eylül olayları, 1960 darbesi, gençkızlığında ne kadar farkında olabildiyse o kadarıyla söz ediliyor kitapta. Bazı siyasi olayların, bir kesimde ne kadar az etki bırakabildiğini göstermesi açısından önemli, yazar bu konuda dürüst davranıyor, ve hissetmediği bir duyarlılığı abartmaya çalışmıyor.

Bu anlamda siyasi durumun derinlemesine bilincinde olan ve hep dürüstlüğüyle, vicdanıyla hareket eden, kızına bu konuda ve hayat konusunda hep müthiş bir akış sağlayan baba Muhittin Kulin'in müthiş takdir ettiğimi belirtmem gerekir. Bu serinin, babanın aziz hatırası için yazıldığını da anlamaya başlıyoruz, ve 3. ve 4. kitabı, daha ziyade, Muhittin Kulin'in kızı Ayşe Kulin'in Dürbününde Kırk Sene kabulüyle okumaya devam ediyoruz.


Hayat: Dürbünümde Kırk Sene 1941-1964
Ayşe Kulin
Everest Yayınları
11. basım, 370 sayfa



Ayşe Kulin Maratonu I: Veda - Esir Şehirde Bir Konak
Ayşe Kulin Maratonu II: Umut - Hayat Akan Bir Sudur
Ayşe Kulin Maratonu IV: Hüzün - Dürbünümde Kırk Sene



Bu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.


Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze