Ana içeriğe atla

Gülün Adı - 4. Gün

Gülün Adı'nda 3. Gün nasıl yüzleşme günüyse, 4. Gün aşk acısının günüdür.

İleride din adamı olmak için yola çıkmış genç bir insanın çektiği aşk ıstırabının bir gül gibi nasıl tomurcuklandığını, titreşerek açtığını, buram buram ruhunu sararken gözün çevrildiği her şeyde bir güzellik olarak ortaya çıktığını ve yaşamı, o sıradan yaşamı nasıl değiştirdiğini, geçtiği tüm o merhaleleri okuruz ve bunun çevresinde, hiçbir aşkın çevresinde eksik olmayan başkalarının sözleri vardır; kimisi aşkı, seviyi aşağılayan, şeytan işi gösteren, kimiyse ilâhi, yaşamın mucizelerinden biri olarak gören söylemler arasında kalmış genç bir gönlün iç çekişini duyarız.


Burada, kütüphanenin içindeki bazı kitapların adları okuyucuyu hayrete düşürür, bugün varlığından kuşku etmeyeceğimiz, aklımıza bile gelmeyen yaşamsal obje ve kanunların, ilk yazıldıkları halleriyle karşılaşırız. Ölçü Hesapları Hakkında, Tapınak Mimarisi Hakkında, Tavernaya Dair, Ölçü Sanatı ve hatta İbn-i Sina'nın el-Kanun fi't Tıb'ına kadar. Neredeyse her şey, her konu hakkında kitaplar yazılmıştır. Bu kitapların böylesine zalimlikle halk ve rahiplerden gizlenmesi, ayrıca bir eleştiridir o zamanki kutsal kütüphanecilik anlayışına.

Bu arada Aşka Dair, Aşk Acılarına Dair isimli kitaplarla, eski insanların algılarını, tedavi yöntemlerini öğrenmiş oluruz. Âşık insanlar hastalar gibi resmedilmiş, hastalık belirtileri açıklanmış, kimi yazarlarca çok uç ve saçma tedavi önerileri getirilmiştir. Bu çözümlemelerde kesin sonuca en çok yaklaşanların Araplar olduğu anlaşılır, çünkü âşık olunan kişiyle evlenilmesini salık verirler. Ne var ki hiç kimse, dini görevlilerin bu duyguya düşmesi karşısında bir çözüm getirmemiştir. Bu ya o yazarların gözünden kaçmıştır, ya da kendilerinin de birer insan olduklarını unutan din görevlilerinin veya onlara bunu buyuran dini erklerin gözünden kaçmıştır.

İnanç ve inanış ritüelleri üzerine böylesine titizlikle eğilen bir romanda, inanca körükörüne odaklanmaya mâni olan, akıl karıştıran Aşk'a yer verilmemesi olanaksızdı. Sevmeye dair düşünceleriyle yazar aslında biraz bu karşıtlıklar arasında kalmanızı, size dayatılan düşünceler bir yanınızda, aşkı yaşantılamanın verdiği duygular diğer yanınızda, bir düşünmenizi istiyor aslında. Yaşlanmış elleriyle o günleri yazan Adso da, o anlardaki sevinci dün gibi hatırlarken kendisine yine aynı soruları soruyor. Bu yaş ile, yıllarla, Zamanla ve hatta Ölümle bile yanıtlanamayan bir soru olsa gerek.


devamı da var:
Gülün Adı - 5. Gün

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze