Ana içeriğe atla

Doğayı Sev Yeşili Koru, Anılarını da

Benim resim, desen, siyah-beyaz fotoğraf ile ilgili tüm çalışmalarımda esas konu, her zaman ağaçlar oldu. Yollar boyunca hep tek ağaçları çektim, oturup onlarca ağaç resmettim. Ağaç bana göre kendimi ifade ettiğim en müthiş sanatsal imgeydi. Kaldırımları yarması, toprağı araması, kentlerde insanlarla ve insana rağmen yaşaması, son zamanlarda tam da göz göre göre katledilmesi...

Onun sabrı, gücü, teslimiyeti, insan nesillerini görecek kadar sessizce ve uzun yaşaması, tabii çocukken okuduğum, Vasconcelos'un Kayığım Rosinha'da anlattığı büyüme, dönüşme ve ölme hikâyesi anlatılan ağaç, bana her zaman ilham verdi.

Geçen gün çiçeklenince Hoya carnosa olmadığı ortaya çıkan balkonumdaki Madagaskar yaseminiyle tekrar canlanan, çok severek izlediğim Latife Tunç ve oğlunun Karadeniz turuyla da film şeridi gibi gözlerimin önünden geçen bahçecilik, doğa, ağaçlarla dolu günlerime geri gittim. Hepsi ayrı yerlerde yazılı, tüm fotoğraflar da arşivli. Ama buraya küçük bir seçki koymak güzel olacak.

Çocukluğumun ağaçları ve anneannemin menekşeleri bambaşka hikâyeler taşır. 30 yaşımdan itibaren hediye gelen çiçeklerle, ev çiçek bahçesine dönmüştü. Orkideler, Banjamin, Gardenia, begonya, küpe çiçeği, Yucca, menekşeler zaten yıllardır, barış çiçeği, kaktüsler, yılbaşı çiçekleri, Echeveria, sakız sardunyalar, zambaklar, sıklamen, lâleler, mum çiçeği... Sonunda bu işe bir amatör gibi sarılarak agaclar.net sitesinde yazmaya başladım. İsteyenlere çelik ayırıp kargoyla hediye ediyordum.

Bu arada bir bahçecilik blogu açmıştım. Çünkü agaclar.net'te çok teknik konularda yazarken çiçeklerimin, fidanlarımın büyüme hikâyelerini de yazmak istiyordum. Bu çiçekler, ağaçlar yazın balkonuma çıkıyordu ve bir sayfiye yerindeymişim gibi oturuyordum balkonda. Yine de müthiş bir emek ve zaman istiyorlardı.

Yurtdışına giderken hepsini hediye etmek zorunda kaldım, blogu da mecburen kapadım. Hâlâ yolda belde görünce ağaçları, çiçekleri tanımaya çalışırım ve tanıyan insanlara hayranımdır.

İngiltere'de anaokulu ya da kreşlerde çocukları doğaya çıkarıp tüm ağaç türlerini öğrettiklerini anlatmıştı bir arkadaşım. "Dört yaşında çocuk, şu şu ağacı, bu bu ağacı diye söyleyebiliyor, biz de şaşkın şaşkın bakıyoruz." Biz bu yönden çocuklarımızı eksik yetiştiriyoruz. En azından, bu gözlemin dışına çıkan bazı anneler tanıyorum, ne güzel. Bu annelerden sevgili Latife Tunç ve tatlı oğlu Ozan, bana bahçeleri, doğayı, ağaçları doyasıya yaşadığım yılları geri taşıyan bu fotoğrafınız için teşekkürler.

Her hakkı saklıdır. Fotoğrafçının izniyle kullanılmıştır. 
1. fotoğraf © Latife Tunç, 2018
Desen © Serra Topal, 2015
Gardenia fotoğraf © Serra Topal, 2013


İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayın...

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze...

İnsancıklar

İki adet alıntı sunuyorum sizlere. Birincisi, Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya! Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan... Kafasını kaşıyor. İnan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım. (Kn. V. F. Odeyevski) Bu da diğeri; Ah şu hikayeciler yok mu!... Faydalı, hoş, ruh okşayan yazılar yazmazlar da, şunu bunu karıştırıp, ortaya dökerler. Elimden gelse, topunun yazı yazmasına engel olurdum. Nedir bu, okursun, okursun... alır seni bir düşünce... Aklına saçmasapan şeyler gelir. Vallahi, yazdırtmazdım bunları, hepsini yasak ederdim. (Prens V. F. Odoyevski) Dostoyevski'nin İnsancıklar romanı bu metinle açılıyor. Ancak iki farklı çevirmenle, metnin hangi noktalara gideceğini göstermek istiyorum. Bu incecik kitabın bana edebi çeviri' nin neredeyse çevirmenin edebiyatı olduğunu farketmemde faydası oldu. Ru...