Ana içeriğe atla

Yerli Tohum, Yurdun Tohumu, Herkes Onu Korumalı


Tohum deyince akla hep eller arasından akıp giden bereket gelir değil mi? İşte o tohumlar gerçek anlamda kaybolup gidiyor son yıllarda.

Geçen yaz bir gazetenin TARIM ekini okuduğumda işin ciddiyetinin farkına vardım. Tohum bankası, tohum koruma, yerli tohum ekme gibi kavramların hayati önemi var.

Pazar-manav tezgâhlarımızı kaplamaya başlayan yabancı tohumlardan yetişmiş şişirilmiş gıdalardan rahatsız olan çok tanıdığım var. Etiketlerdeki "İthal" yazısı sinirime dokunuyor. Niye? Bizim kendi muzumuz, üzümümüz, elmamız, portakalımız yok mu arkadaş? Kendin ekip biçerken, toprağın tohumun varken, niye başka ülkeden satın alıp vatandaşına yediriyorsun?

Kendi çağlamız üzerine yazdığım övgü, o çağlanın enfes tadı, hâlâ ailemizin dilinde. "Enfes, çünkü insanın değil Allah'ın yetiştirdiği çağla."

Kentten ayrılıp küçük yerlere gittiğimizde yediğimiz harika meyvelerin, sebzelerin (bal gibi kavunlar, nar gibi domatesler) nasıl olup da tohumlarını almadık, saklamadık, hâlâ hayıflanıyorum. Gıda öyle olunca, insanın şehre dönesi gelmiyor. Artık onlar da kalmadı! Geçen yaz gittim sordum, pembe domates yok. Kavunlar karpuzlar kentteki gibi, hibrit.


Sevgili püstüklümama'nın blogunda gördüm, bahsetmeden edemedim. Yazısından birkaç alıntı yaparak sizi asıl metne gönderiyorum.


TOHUMLARIMIZIN NESLİ TEHLİKE ALTINDA
Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;

* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! 

TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.
yazının devamı için >>



Ayrıca bir not daha:

Gıdanın milâdıymış gibi, GDO'dan önce, GDO'dan sonra diye tanımlar var artık. Öncesi, "organik" deyişi bile bilinmezken, öz be öz kendi gıdamızın dönemidir.

Doğal gıdamızı farklılaştırıp, sonra doğal haline döndürmeye çalışıp, organik diye iki katına satıyoruz. Ne mantık ama.

Aşağıdaki habere ben gazete editörü olsam atacağım başlık şu, (çünkü el attığımız tohumların hali ortada)

İYİ Kİ UNUTMUŞLAR


İstanbul Ticaret Borsası (İTB) laboratuvarında unutulmuş, GDO öncesi döneme ait 50 yıllık organik tohumlar korumaya alındı.
 
İTB Meclis Başkanı  İslam Ali Kopuz, 6 kişi tarafından temsil edilen bir ‘Tohum İnceleme, Araştırma ve Geliştirme Komisyonu’ kurulduğunu söyledi. Kopuz, "Unutulmaya yüz tutmuş bu tohumlar bizim hazinemiz. Türk tarımını, kaybettiği tohumlarıyla yeniden tanıştırabiliriz. Bu işe borsa olarak baş koyduk." şeklinde konuştu.

"Türkiye Tohum Bankası'nın tarihi 1974 yılına dayanıyor. O tarihten öncesi ise kayıp. Borsanın keşfettiği 50 yıllık tohumlar bu kayıp yılları telafi edecek materyaller."

kaynak: Bayrak yayıncılık




İşbu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.

Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir Web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze