Ana içeriğe atla

Daçka'lı Çocuklar: Var Ettiniz, Var Olun

İki yıldır gelen Darüşşafaka Bağışçılar Günü davetine, bu kente taşınışımın 6. ayında icabet ettim, ve güzelim çocuklarımız ve öğretmenleriyle tanıştım. 3,5 saatlik ve beş vesaitlik bir yolun ardından bu güzel kampüse vardığım an bahçede beni görüp yaşından umulamayacak bir nezaketle beni karşılayan öğrenciyle, beni bekleyen güzelliklerden emin olmuştum.

Darüşşafaka, anne ve/veya babasını yitirmiş çocuklara tamamen bağışlarla kolej seviyesinde müthiş bir eğitim veriyor. Kurum bünyesine aldığı öksüz ve yetim çocuklarımıza eğitim ve sosyal anlamda çok zengin olanaklar sunuyor. Öğrenciler yılın belli bir bölümü kampüste yatılı okuyorlar, kalan kısımda ise ailelerine dönüyorlar. Her yaştan çocuğun bana dile getirdiği gibi, hepsi kardeş gibiler.


Darüşşafaka ile tanışmam birkaç yıl öncesine dayanıyor, düzenli bağışçısı olmak ise 2 yıl önceye nasip oldu. Ve şimdi, kelime anlamının çağrıştırdıklarından çok farklı bir serveti görmeye gidiyordum: gözlerdeki ışıltılara, her biri birer inci olan gülümsemelere, her biri elmas kadar berrak zihinlere, ellerden çıkan çok parlak işlere.

Programın yarısına yetişememiştim, ama çocukların etkinlik standlarını gezme şansım oldu, çoğuyla tanıştım. Çocukların resim sergisini gezdim. Robot Kulübü'ndeki kız öğrencilerden başarılarını dinledim. Bu çocukların her biri birer sevgi insanıydı. Yaşıtlarına göre çok olgun, çalışkan, kendilerine sunulmuş bu olanakların kıymetini bilen, hayatta belki pekçok kimseye göre bazı acıları çok erken yaşamış çocuklardı.

Eğitimde fırsat eşitliği, ilk duyduğum andan itibaren, kendi eğitim geçmişimden çok farklı bir dünyaya taşıdı beni. Ve  şimdi, yabancı dil mazereti öne sürerek çocuğun eğitimine böylesine paralar akıtılmasının, özel okul ve devlet okulu arasındaki uçurumu büyüten çarklara dâhil olmanın karşısındayım.

Daha da temelinde, önüne geçemediğimiz isteklerimiz nedeniyle belki pırıl pırıl bir çocuğumuzun iyi bir eğitim alamamasına sebep oluyor olabileceğimizin bilincindeyim. Aksine, Darüşşafaka gibi eğitim kurumlarına, cemiyetlere daha fazla ihtiyacımız var. Sınav ile alınabilen öğrenci sayısı elbette ki kısıtlı. Ancak sadece toplumun bağışlarıyla ilerleyen bu kurum, yine aynı paylaşımcı geleneğimiz ile büyüyecek, daha fazla çocuğumuzu okutma şansına sahip olabilecek.






Fotografların her hakkı saklıdır. ©Serra Topal 2018
Çini ve kağıt eserlerin hakkı Darüşşafaka'lı öğrencilere aittir.
Çocuklara yardım faaliyetlerimize katılmak veya birlikte çalıştığımız iyilik gruplarına yönlendirme isterseniz bana ulaşmaktan çekinmeyin.


Bu Web sitesi ve tüm sayfaları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na tabidir ve içeriğine ilişkin her türlü yazı içeren bilgi-belge ve her türlü fikri ve sınai haklar ile tüm telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet hakları blog yazarına aittir. İşbu web sitesinin içeriği, sitede kullanılan her türlü yazılı malzeme Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında korunmaktadır.
Sitede yer alan bilgilerin çoğaltılması, başka bir lisana çevrilmesi, saklanması veya işleme tutulması da dahil, blog yazarının önceden yazılı iznine tabidir. Bu sebeple bu sitede yer alan metinler kısmen veya tamamen sahibinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde, çoğaltılamaz, yayınlanamaz, kopyalanamaz, sunulamaz ve aktarılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı diğer bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Manifesto

Uzun süredir kendimde gözlediğim bir şeyi buraya yazmam gerekiyor; çünkü burayı kitap, seyahat ve itiraz yazıları alanım olarak 2009'dan beri işgal ediyorum. Ben artık, kurgusal edebiyat okuyamıyorum. Dünyada milyarlarca kitap var, her hafta binlercesi basılıyor, her gün yüzlerce sayfası yazılıyor. Dünyadan el etek çekip hepsini okumaya kalksak bile buna ömrümüzün vefâ etmeyeceği aşikâr, şurada yazdığım üzere, belleğimizin de ; dahası, çok çok çok okumayı, misket sayar gibi kitap saymayı da gerekli görmüyorum: çünkü kurgunun sonu yok, ve daha büyük arayışlarınız varsa, tıkanacağı ve tükeneceği açık. Yaklaşık 200 yıldır, büyük yazarların klasiklerini okuyarak insanı, iç dünyasını, hezeyanlarını ve tekâmülünü öğrenmeye, takip etmeye çalıştı insanlık. Ancak bu kitap varlıklarının yaşamlarını kurgulayarak yazarlar, bir neviî insanın, yani kendilerinin aczlerini kırmaya çalışıyorlardı (Ahmet Altan'ın çarpıcı bir tespitini anımsarsak, " Kitap yazmak, insanın Tanrılığa en yaklaşt

Didem Madak - En Kalması Gereken Şair

İki nefes arasında yazdım bu yazıyı. İki nokta arasında. Şiirini okumadan şiiri hakkında okuduğum ilk şair değil Didem Madak, ama azıcık dizesinin yer verildiği bir yazıyı daha bitirmeden karar verdim kitaplarını alıp okumaya. İki sayfa arasında. Sözcükler dergisinin en güzel, dolu dolu sayılarından birinde, 57. (Eylül-Ekim) sayısında bir yazıda rastgeldim şiirlerine. Daha ilk satırlarda yüzüme çarpan dizelerin oyunları ve ne kadar oyuncu olurlarsa olsunlar, dile getirdiği anlamların sahiciliği aklımı başımdan aldı. İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur                                                  (Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan) Şiirindeki dilin örgütlenişi, biçim ve içerik üzerine bir yazı olsa da, yazı içinde atıf yapılan dizeleri aç kurt gibi aradığımı görünce kitaplarını almam şart oldu. Didem Madak, üç tane incecik şiir kitabı yayınlandıktan sonra 2011 yılında hayata veda etmiş bir şair. Daha söyleyecek, yazacak çok şiirleri kaldı onda. Son kitabı Pu

Cemâlnur Sargut Maratonu: Tövbe, Hz. İbrahim, ve Ya Allah'ın Sevdikleri

Cemâlnur Sargut'un ikisi derleme, birisi de bir televizyon yayınının kitaplaştırılmış hâli olan 3 kitabını tek bir yazıda sunacağım, çünkü üçünü de ortak bir bakış açısıyla ifade edebileceğimi düşünüyorum. Tanımayanlar için, Cemâlnur Sargut, "üniversite eğitimini kimya mühendisliğinde tamamladıktan sonra kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Halen, Türk Kadınları Kültür Derneği'nin (TÜRKKAD) İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürütmektedir. Otuz yılı aşkın süredir tasavvuf alanında yurt içi ve yurt dışında çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. " "Ya Allah'ın Sevdikleri!" kitabı, zamanında bir TV kanalında yayınlanmış birkaç bölümlük sohbetin kitaplaştırılması ve içlerinde en iyisi. Çünkü diğer iki kitapta görülebileceği gibi metinlerde benim fikrimce konu bütünlüğü bulunmuyor. İlk kitaptaki sohbetlerde soruları soran ve dağılmaya meyleden konuları toparlayan Ferda Yıldırım. Bu anlamda belli başlıklar altında toplanan akış çok güze